Şöyle çıksak sokağa, bir kamuoyu yoklaması yapsak… Sahilde, yürüyüş yollarında, kahvehanelerde, alışveriş merkezlerinde 7’den yetmişe futbolla ilgisi olsun olmasın fark etmez… Desek ki: “Bir gün gelecek Fenerbahçe ligin ilk yarısında maç başına ortalama 1 puanla oynayacak ve küme düşme hattının 1 puan üzerinde ayakta kalma mücadelesi verecek.” Futbolla birazcık ilgilenenler sanırım dalga geçtiğimizi düşünürdü. Futbolla ilgilenmeyenler “yok artık” derdi.

Hırs, mücadele, iyi niyet, biraz teknik, biraz taktik, birazcık da çalışma… Takımda hepsi var. Peki ne yok? Sezon başından beri bir hoca, tam sağlanamayan bir otorite, verilen sözlerin gerçeklikle ilgisi, iyi bir sportif direktör, tecrübeli bir yönetim, kaliteli bir oyuncu grubu! Var olanları sayarken zorlanmıyoruz ama kulüpte olmayanları sayarken listenin sonu gelmiyor… “Olmayanların” çok olduğu bir yerde istenilen sonuçların alınması da neredeyse mucize oluyor.

Kazanma hırsımızı Zagreb maçından sonra kendi evimizde Kasımpaşa ile oynadığımız lig maçına da taşıdık. Hatta maçın hemen başında kaçırdığımız pozisyonu gole çevirsek maçın seyri çok farklı olacaktı eminim. Sürekliliği olmayan bir kadro, her maç değişen kilit bölge oyuncuları ve kafası karışık milyonlarca taraftar… Maalesef galibiyet için yetmiyor. Ligin ikinci sırasında bulunan Mustafa Denizli gibi tecrübeli bir teknik direktörün yönettiği Kasımpaşa’ya karşı neredeyse hiç tedbir almamış Koeman. Maçtan birkaç gün önce yaptığım sohbetlerde ligde şu ana kadar en fazla gol atmış Diagne’ye pozisyon vermezsek maçı kazanabileceğimizi söylemiştim. Bütün oyun planını neredeyse Diagne üzerine kurmuş bir takıma karşı alınabilecek en önemli tedbiri almamak çaylak bir teknik direktörün bile yapmayacağı bir hata. Hatta bu oyuncuya karşı Skrtel yerine Neustadter’i görevlendirmek yediğimiz gollerin bence ana nedeni diye düşünüyorum.

Oyun 0-0 giderken yakaladığımız net pozisyonlardan birini gole çevirip öne geçebilseydik, daha fazla risk almak zorunda kalan rakibe karşı kendi sahamızda net bir skorla galip gelebileceğimizi düşünüyorum. Kırılgan bir yapıya sahip ve özgüven eksikliği yaşayan takımımızın geriye düştüğü maçlarda 1 puan alabilmesi için bile kısıtlı performans sınırlarını zorlaması gerekiyor. Takım savunmasının zayıf olduğu Fenerbahçe gol yemeden edemiyor maalesef! Hem de 14 hafta boyunca her maçta gol atma başarısı göstermiş Kasımpaşa’ya karşı. Özgür Çek’in kendi kalesine gönderdiği gol bizi öne geçirmeseydi kim bilir dün akşam başımıza neler gelecekti!

Ayew’in yokluğunda Barış sağ kanatta olabildiğince etkili olmaya çalıştı ancak sezonun başındaki özgüveni ve azmi olmadığı için çoğu atağın sonunu getiremedi. Zaman zaman yakaladığı boş alanlarda en büyük özelliği olan hızını kullanma fırsatı yakaladı. Yeteri kadar tecrübe edinir, kendini geliştirmekten vazgeçmezse, gelecek için vazgeçilmez bir oyuncu olacağı kesin gibi…

Maça 11’de başlayan Slimani hakkında çok fazla şey söylemek istemiyorum. Kendisinin takıma artık bir yük olmaktan çıktığını, moral bozucu bir kambur olduğunu söylemek istiyorum. Mümkünse devre arası gönderilmeli.

Valbuena yakaladığı çıkışı Kasımpaşa maçında devam ettirdi. 3. bölgede girdiği pozisyonlarda etkili hücum organizasyonlarının başını çekti. Nitekim asist yaparak skora yine direkt katkıda bulundu. Yine de oyunu ile hala aklımda soru işaretleri var(!)

Sakalıktan dönen Mehmet Ekici yüzde yüz hazır olmadığı halde ofansif oyunda ne kadar etkili bir isim olduğunu gösterdi. Hele orta sahada aldığı topu Kasımpaşalı oyuncuların arasında “kaçırarak” başlattığı atakta kendisine yapılan ortaya küçük bir dokunuş yaparak atağı gol ile bitirebilseydi Premier Lig tadında bir gol izleyecektik. İnşallah ligin ikinci yarında yüzde yüz hazır bir şekilde ilk 11’in değişilmez oyuncusu olacaktır.

Kalecimiz Harun’a ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Kurtardığı penaltılar takımı ipten alıyor. Kalede artık güven veriyor. Neredeyse en güvendiğim bölge kalemiz. Harun’un performansına rağmen çok kolay gol yiyoruz. Karşılığında az gol atıyoruz. Sonuç: 14 puanla 14. Sıradayız.

Son olarak Ersun Yanal’ın takımımız için bir kurtarıcı olmadığını söylemek istiyorum. Ali Koç başkan eğer sözünün eri ise gerçek bir felsefe sahibi, futbol endüstrisinin evrensel değerlerine uygun herkesi tatmin edecek kariyere sahip bir teknik direktörü takımın başına getirir. Günlük çözümlerle kalıcı başarı aramak çok daha büyük bir hata olur. Bana kızanlar olacaktır ama naçizane fikrim, herkesi kalıcı başarılar için sağlam adımlar atmaya, daha sağ duyulu olmaya davet ediyorum.

* Küfür, hakaret, rencide edici ve büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmayacaktır.